10 Ekim 2017 Salı

FETÖ’den tutuklu Murat Arslan’a ödül!

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, Yargıçlar ve Savcılar Birliği’nin FETÖ/PDY’den tutuklu eski Başkanı Murat Arslan’a Vaclav Havel İnsan Hakları Ödülü verdi.

 Türkiye'nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM), Ankara’nın sert tepkisine neden olma potansiyeli yüksek bir adım attı. AKPM, insan haklarının savunulması alanında üstün hizmet gösteren ve 2013’ten bu yana verilen Vaclav Havel Ödülü’nü, darbe girişimi sonrasında kapatılan Yargıçlar ve Savcılar Birliği’nin FETÖ/PDY’den tutuklu eski Başkanı Murat Arslan’a verdi.

Ödülün, AKPM’nin ‘iyi tanınan ve saygın’, ‘her zaman yargının bağımsızlığından yana olan’ ifadeleriyle tanıttığı Arslan’a verilmesinin Strasbourg-Ankara hattında özellikle Türkiye’nin 13 yıl aradan sonra tekrar denetim sürecine alınması nedeniyle başlayan gerginliği daha da artırmasına kesin gözüyle bakılıyor.

Bireylerin ya da sivil toplum örgütlerinin aday gösterilebildiği Vaclav Havel İnsan Hakları Ödülü için Arslan’a son üç aday içinde yer verilmesinden duyulan rahatsızlık Strasbourg’a iletildiyse de bu girişimler sonuç doğurmadı.

Adayları seçmek ve kazananı belirlemekle görevli seçici panel, AKPM Başkanı ya da onun tarafından belirlenen bir isim ile insan haklarıyla bağlantılı altı bağımsız isimden oluşuyor.

AKPM’nin FETÖ/PYD konusunda Ankara ile aynı çizgide olmaması ve bu yönde Türkiye’den gelen telkinlere şimdilik kulak tıkaması ilişkilerin seyrini olumsuz şekilde etkileyen unsurlar arasında yer alıyor.

Arslan’ın yanı sıra Macar Helsinki Komitesi adlı sivil toplum örgütü ile Avusturyalı din adamı Gerog Sporschill de adaylar arasındaydı. Vaclav Havel Ödülü geçen yıl Yezidi insan hakları aktivisti Nadia Murad’a verilmişti. Kazanan isme 60 bin Euro para ödülü de veriliyor.

MURAT ALTINDERE

3 Ekim 2017 Salı

İletişim vergisine 'WhatsApp' zammı!

Cepten internete girenler dikkat! Özel İletişim Vergisi’nin yüzde 7.5’te eşitlenmesinin nedeni, WhatsApp gibi uygulamalarla internetten iletişimin artması. 800 milyon liraya yakın vergi kaybı doğunca data ve internette yüzde 5’lik ÖİV yüzde 50 artırıldı. 

 Habertürk Gazetesi'nden Ahmet Kıvanç'ın haberine göre; halen cep telefonu görüşmelerinden yüzde 25, sabit telefon görüşmelerinden yüzde 15, data ve internetten yüzde 5 Özel İletişim Vergisi (ÖİV) alınıyor. Torba yasa tasarısı ile söz konusu tüm hizmetlerden yüzde 7.5 vergi alınacak.

Maliye’nin bu kararı almasında, telefon görüşmelerinin artık WhatsApp, Face Time, Viber gibi uygulamalar aracılığıyla internet üzerinden yapılmaya başlamasının etkili olduğu belirlendi.Telefon görüşmelerinin internet üzerinden yapılması, yüzde 5 vergi alınan internetin payını artırdı. Bu yıl eylül ayı için düzenlenen 26.70 TL’lik faturada toplam 1.52 TL ÖİV tahsil edildi. Bunun 0.66 TL’si yüzde 25 vergiye tabi telefon konuşmalarından, 0.86 TL’si ise yüzde 5 vergiye tabi internet hizmetlerinden elde edildi.
MURAT ALTINDERE
Faturanın içinde telefon konuşmalarının payı 2.64 TL’ye gerilerken, internetin payı 17.20 TL’ye çıktı. Maliye’ye ödenen ÖİV tutarı 86 kuruş azaldı. Türkiye’de 77 milyon GSM abonesi bulunduğu dikkate alınırsa, Maliye’nin bu hesapla bile yıllık kaybı 800 milyon liraya ulaşıyor.

İLETİŞİM DEĞİŞİNCE HAREKETE GEÇİLDİ
İnternet kullanımının her geçen gün daha da artmasını dikkate alan Maliye Bakanlığı, Özel İletişim Vergisi gelirlerindeki kaybı önlemek için hızla harekete geçerek yasa değişikliğini gündeme getirdi. Torba yasa tasarısının TBMM’de kabul edilmesi halinde cep telefonu görüşmeleri, sabit telefon görüşmeleri, data ve internet üzerinden yüzde 7.5 oranında tek vergi alınacak.

26 Eylül 2017 Salı

7 yıl süren hukuk savaşının ardından; Herakles Lahdi, ziyarete açıldı

Perge Antik Kenti'nden 60'lı yıllarda kaçırılan ve 2010'da İsviçre'de ele geçirildikten sonra 14 Eylül'de ait olduğu topraklara geri dönen Roma Dönemi'ne ait Herakles Lahdi, Antalya Müzesi'nde düzenlenen törenle Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş tarafından ziyarete açıldı.

Antalya'nın Aksu İlçesi'ndeki Perge Antik Kenti'nden 60'lı yıllarda kaçırılan ve 2010 yılında İsviçre'nin Cenevre Gümrüğü'nde ele geçirilerek, yaklaşık 7 yıl süren hukuk savaşının ardından 14 Eylül'de topraklarına geri dönen Herakles Lahdi, Antalya Müzesi'nde bugün yapılan törenle ziyarete açıldı.

Açılışa Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, Vali Münir Karaloğlu, Ak Parti Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan Enç, Ak Parti Burdur Milletvekili Reşat Petek, Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Yalçın Kurt, bakanlık yöneticileri ve çok sayıda davetli katıldı. Açılışa yoğun ilgi gösterildi. Lahdin üzerindeki örtüyü Bakan Kurtulmuş bizzat kendisi açtı.

Törende Türk basın camiasına Herakles Lahdi ve yurtdışına kaçırılan eserlerin Türkiye'ye geri getirilmesi konusunda verdikleri destekten dolayı özellikle teşekkür eden Bakan Numan Kurtulmuş, lahdin 60'lı yıllarda Perge'deki tarihi alandan bir şekilde kaçırılarak yurtdışına götürüldüğünü, Türkiye topraklarından kaçırılmış binlerce eserden sadece biri olduğunu belirterek, “Şunu da diyebilirsiniz, batıda sergilenen bu eserler nereden geliyor? Herhalde çok az bir kısmı yasal yollarla gelmiş, önemli bir kısmı ise yasadışı yollarla kaçırılmış. Kaldı ki herhangi bir tarihi eseri bulunduğu orijinal yerinden almak ne şekilde olursa olsun asla hoş, meşru görülemez. Bugün batıda sergilenen birçok eserin çalındığı ya da alındığı yerlere geri gönderilmesi insanlığın bir gereğidir" dedi.

Ancak bunların kolay olmadığını belirten Bakan Kurtulmuş, Birleşmiş Milletler UNESCO'nun 1970'de imzaladığı kültürel varlıkların iadesine ilişkin anlaşma nedeniyle çok zor şartlar altında gerçekleştiğini kaydetti. Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak yıllardır hafiye gibi çalışarak, Türkiye'den kaçırılan eserlerin peşinden koştuklarını belirten Bakan Kurtulmuş, 15 ülkeden tespit edilmiş 57'ye yakın eserle ilgili sürecin ve yazışmaların devam ettiğini kaydetti. Bunların içerisinde Louvre Müzesi'nde sergilenenler de dahil olmak üzere peşinde olunan eserler bulunduğunu belirten Kurtulmuş, “İnşallah bunlara da ulaşacağız, gayret ediyoruz" dedi.

Bu lahdin 2010'da İsviçre'de bulunduğunu, yapılan müzakere ve görüşmeler sonucunda Türkiye'nin hukuk alanında bütün tezlerini ortaya koyarak Perge'ye ait olduğunun ispatlandığını ve getirildiğini anlatan Bakan Kurtulmuş, bu konuda emek veren herkese teşekkür etti.

18 Eylül 2017 Pazartesi

Şoför camiye gitti, avukatlar isyan etti!

Haciz işlemine giden avukatları taşıyan aracın şoförü camiye gidince avukatlar isyan etti.

Bir haciz işlemine giden avukatları taşıyan aracın şoförü mesai saatinde aracı yola bırakıp camiye gidince avukatlar mahsur kaldı.

O anları cep telefonuna kaydeden avukatlar, aracın 3. icra aracı olduğunu belirtirken, aracın şoförünün aracı bırakarak camiye gittiğini ifade ediyor ve "yetkililer bunu görsün" şeklinde serzenişte bulunuyor.

MURAT ALTINDERE

14 Eylül 2017 Perşembe

Kültür ve Hukuk

                     
MURAT ALTINDERE

 Hukukun Kültüre Yaklaşımı
            Yukarıda kültürün niteliği saptandıktan sonra şimdi de hukukun ne olduğunun, niteliğinin, saptanması gerekmektedir; çünkü hukukun kültür karşısındaki tutum ve durumunun, ona bakış açısının ne olduğunun ya da ne olabileceğinin belirlenmesi buna bağlıdır.

            Bu bağlamda olmak üzere hukuka yönelik ilk gözlem onun, insanların yine insanlar için, onların bir arada (bir toplum içinde) yaşamalarını sağlamak ve güvence altına almak için meydana getirdikleri bir düzen, daha doğrusu insanlararası ilişkileri düzenleyen bir kurallar bütünü olduğunu açığa çıkarmaktadır. Ancak bu kuralların doğadaki kurallardan (doğa yasalarından) çok ayrı nitelikte olduğu da bir gerçektir. Nitekim doğa kuralı (doğa yasası) doğada zorunlu olarak gerçekleşen olay ve ilişkileri bildirir. Bu yasalara aykırı bir olayın gerçekleşmesi olanağı yoktur. Kimse bu yasaların öngördüğü sonuçtan kaçınamaz, ondan kurtulamaz. Örneğin belli koşullarda ısıtılan su, belli derece kesinlikle kaynar. Yaşlanan insan, er geç ölür. Eğer doğada bu yasalara aykırı bir tek olay dahi gerçekleşse, geçerliliklerini yitirir ve ortadan kalkar.

            Oysa hukuk kuralları, doğada zorunlu olarak gerçekleşen olay ve ilişkileri değil, olması gereken (gerçekleşmesi gereken) davranış biçimlerini öngörür, bildirir. Bunun için de onlar norm (olması gereken) adını alır ve insanlara seslenir. İçerdiği ilişki ve davranış modellerinin insanlarca gerçekleştirilmesini ister, bu yolda onlara buyruklar verir; böylece de buyruk karakterini kazanır. Doğa yasaları ise böyle bir özelliğe sahip değildir. Nitekim insanlara “ne denli yaşlanırsan yaşlan asla ölme!” demenin, havada motoru bozulan uçağın pilotuna “yere düşerken 20 km.’den çok hız yapma!” diye buyurmanın bir yararı ve anlamı yoktur, olamaz. Bu yüzden bu kurallar buyruk değil, açıklayıcı nitelikte teorik yargılardır. Böylece de hukuk yasaları kendilerine aykırı davranılmakla geçerliliklerini yitirmez, ortadan kalkmazlar; çünkü onlar “olan”ı değil, “olması gereken”i söylemekle bu olması istenen şeyin gerçekleşmemesi olanağını da öngörmüş olmaktadırlar.

            Gerçekten onların buyruğun yerine getirecek olan insan, özgür bir varlık olarak iradesini hukukun istediği yönde kullanabileceği gibi ona aykırı yönde de kullanabilir. İşte bu noktada bizi asıl ilgilendiren sorun ortaya çıkmakta, hukukun bağlayıcılığının neye dayandığı, nasıl yürürlük kazandığı sorusu gündeme gelmektedir.

            Bu soruya cevap olarak çok yanlış bir biçimde, hukukun bağlayıcılığının, onun yürürlüğünün devlet gücüne, bir dış yetkeye (otoriteye) dayandığı söylenebilir. Bu durumda hukukta bizi bağlayan şey, artık kendi irade ve onamamız değil, bize yabancı ve bizden üstün bir irade, bir güç olmaktır. Buna göre bir insanın belli bir davranışa hukuken yükümlü bulunması bu davranışın gerçekleşmesinin bir yaptırım, bir zorlama tehdidi ile donatılmış olmasına bağlıdır. İşte sözüm ona norm kavramına sadık kalanlar da birlikte olmak üzere tüm pozitivist tutumun görüşü budur.[11]

            Ancak bu durum gerçekten böyle ise ya da böyle kabul edilecekse, hukuk bir terör aracı olmaktan öte bir şey olarak görülmeyecek, bu da bizi doğada hiçbir gücün salt üstünlüğe sahip olmamasından ve böylece de güçlülerin sürekli çatışma içinde kalacak olmalarından ötürü, hukukun yürürlüğünün rastlantıya dayalı olduğu sonucuna götürecektir. Bu ise gerçeğe uygun olmadığı gibi norm kavramı ve düşüncesine aykırıdır.

            Yükümlülük, bağlayıcılık kavramı normdan (“olması gereken”)den kaynaklanan bir kavramdır. Pozitivist görüşte ise böyle bir hukuki ödev kavramı değil, gerçeklikteki (doğadaki) bir zorunluluk dile getirilmiş olmaktadır. Hukuka uygun davranışımız yaptırımın bizde yaratacağı korku ile belirlenmiş olacaktır. Sözgelimi hapis yatmaktan korktuğumuz için hırsızlık yapmaktan kaçınmış olacağız. Güç ve zorlama ise bir olay (bir “olan”) kimliğinde olduğundan, onun bizde yaratacağı korku da nedensellik bağı içerisinde zorunlu olarak meydana gelecektir. Öyleyse bir kimsenin bir şeyi buyurmasından ve bu yolda zorlamasından ötürü, diğerinin ya da diğer kimselerin buna uyma yükümlülüğünün bulunduğu, uyulmanın gerekli olduğu düşünülemez; “olan”dan (Gerçeklik dünyasından, doğadan” yalnızca bir zorunluluk çıkıp, asla bir “olması gereken” çıkmaz.

            Bağlayıcılık (hukuki ödev, yükümlülük), ancak bir “olması gereken”den çıkar; çünkü her “olması gereken”de “niçin olması gerekir?” sorusuna bir cevap öngörülür ve bu cevabı da sadece bir değer, değerli bir şey oluşturabilir. Bir şey niçin yapılmalıdır? Değerli olduğu için. Değerler ise bilindiği üzere insandadır. Böylece insan hukukta “nasıl davranmalıyım?” sorusuna cevap bulduğu için kendini yükümlü görecek, hukuken bağlanmış olarak duyumsayacaktır. İşte asıl yükümlülük, bağlayıcılık kavramı budur, bunu anlatır.

            Buradan anlaşılıyor ki, hukukta bir değer içerilmiştir; o, değerin gerçekleştirilmesine yöneliktir ve bu değer de, ahlaki bir değerdir ve öyle olmak gerekir; çünkü hukuk insanların davranışlarıyla ilgilidir, onları düzene sokmak amacına yöneliktir. Bizi davranışımızda, bu davranışın iç nedeni olan irademizde bağlayacak olan ancak ahlak ve ahlaki değerler olabilir.[12]

            Şimdi bu değerler arasında bir hiyerarşi bulunur, onlar kademeli bir yapı oluşturur. Şu var ki, toplum ve hukuk anlayışında en yüksek etik değerin ne olduğu yolunda üç ayrı görüş bulunmaktadır. Her bir görüş kendince en yüksek olarak kabul ettiği bir değer ve değerler sistemini hukukun en yüksek amaç ve ideali diye göstermiştir.

            Nitekim birinci görüşe göre en yüksek değer ve amaç bireysel kişiliktir. Buna bireyci (endividüalist) değer sistemi denilir. Bu değer sistemi bizi bireyci toplum anlayışını kabule zorlar ve temelini bireyin özgürlüğü düşüncesi oluşturur. Böylece toplum bir sözleşme ilişkisi olarak tasarımlanır, hukukda bireyin hizmetine konur.

İkinci görüş ise en yüksek değer ve amaç olarak tümel kişiliği görmektedir. Bu, birey üstü ya da bireycilik üstü değer sistemidir. Buna, supra endividüalist sistem de denilir. Buradaki toplum anlayışı da birey üstü bir nitelik taşır. Toplum, insan bedenine benzetilerek bir organizma gibi düşünülür; devlet ve onun egemenliği esastır.

Üçüncü ve son görüşe göre de, en yüksek değer kültür yapıtıdır (trans-personalist değer sistemi). Bu görüşe göre egemen olan bireysel ve tümel kişilik değerlerini aşan bir toplum anlayışıdır. Toplum bir yapı (bir bina) gibi düşünülür ve bu yapıda, bu kültür toplumunda çalışan insanlar arasında doğrudan doğruya değil, ortaya çıkardıkları kültür yapıtları dolayısıyla bir ilişki ve bağlılık söz konusudur.[13]

Şimdi bu birbirinden değişik görüşler karşısında doğru bir sonuca varmak için hukukun toplum yaşamının bir biçimi, onun varlık koşulu olduğunu, bu yüzden de hukukta son amacın ancak adalet değeri olabileceğini gözden kaçırmamak gerekir. Çünkü adalet ahlaki bir değer olmakla birlikte, toplumsal bir değerdir, toplum yaşamının temel değeridir. O, insanların bir düzen içinde yaşaması ve bu düzenin yetkinliğini öngörür. Bu yüzden,

Adalet, mülkün temelidir (Türk atasözü).

denir. O, bir düzen olmakla bütün diğer değerlerin gerçekleşmesinin ve bu arada bizzat kendisinin yetkinleşmesinin ön koşulunu oluşturur. Çünkü düzenin olmadığı yerde, bir kaos içinde hiçbir değer, hiçbir şey gerçekleşip var olmaz, kaostan hiçbir varlık çıkmaz.

5 Eylül 2017 Salı

Tahliye talepli kira takipleri ve tahliye davası üzerine hukuki tavsiyeler


Kira bedellerini sözleşmede kararlaştırılan tarihlerde ödemeyen / geç ödeyen kiracıyı tahliye edebilmenin hukuken en hızlı ve etkili yolu, kiracı hakkında tahliye talepli icra takibi başlatmak, ardından icra hukuk mahkemesinde tahliye davası açmaktır. Ben bu konuda en hızlıyım diyen avukat bile, 3 aydan önce dosyayı tahliye aşamasına getiremez. İşleyecek süreci aşağıda özetlediğimizde, ne demek istediğimiz anlaşılacaktır. Bu yüzden müvekkilinize tutamayacağınız vaadlerde bulunmayın. Tebligatlarda sıkıntı yaşamazsanız, ilk celsede tahliye kararı çıkartırsanız dahi, takibi başlattıktan sonra tahliyeyi gerçekleştirebileceğiniz süre için müvekkilinizi “Yaklaşık 4 ay sürer. Ancak bu süre biraz daha uzayabilir” şeklinde bilgilendirmenizde fayda var. Kira takibi başlatmadan önce, özellikle takibe konu yer “işyeri” ise, kira kontratının damga vergisinin yatırılması gerekmektedir. Damga vergisi, kiralayanın bağlı olduğu vergi dairesine yatırılacaktır. Bu hususta ya müvekkilinizi damga vergisini yatırmak üzere vergi dairesine yönlendirirsiniz. Yada vekaletnamenizle bu işi siz yaparsınız. Kira sözleşmesi muhtemelen eski tarihli olacağından, müvekkilinize damga vergisiyle birlikte vergi ziyaı cezası tahakkuk ettirilecektir. Ancak vergi dairesinde ceza affından yararlanmak istediğinize dair yazılacak iki satırlık dilekçe (çoğu zaman vergi dairesi memuru bu dilekçeyi sizin adınıza hazırlar, size sadece imzalamak kalır.) bu cezadan büyük ölçüde müvekkilinizi kurtaracaktır. Ancak vekaletnamenizde, “her türlü vergi ve cezalardan dolayı vergi itiraz, temyiz, uzlaşma ve takdir komisyonlarında beni temsile” şeklinde özel yetkiniz yoksa, cezada indirip yaptırmanız mümkün olmayacak, müvekkilin bizzat gelmesi gerekecektir. O yüzden kira takibi başlatacağınız müvekkilinizden ilk kez vekalet alacaksanız, bu hususu da yazdırmanızda fayda var. Çünkü genellikle müvekkiller, işi teslim ettikten sonra tamamının sizin tarafınızdan yapılmasını isterler. “Harcını yatırıp bana getirin” dediğinizde suratları düşebilir. Uygulamada bazı icra müdürlükleri, sadece işyerleri için damga vergisinin yatırılmasını aramaktayken, bazıları, meskenlerde de eğer depozito  varsa damga vergisi yatırılmasını istemektedirler. Eğer takibe konu yer meskense, siz damga vergisi yatırmadan bir şansınızı deneyin derim.
 Bu arada yatırılması gereken damga vergisi tutarı, sözleşmenin süresine, kefil bulunup bulunmamasına, kefil varsa adi kefalet veya müteselsil kefalet olup olmadığına, depozito olup olmadığına, birden fazla suret olup olmadığına bakılarak hesaplanacak ve her bir kira sözleşmesi için farklılık arzedecektir. Müvekkilden takip için masraf isterken, damga vergisini de siz yatıracaksanız, yaklaşık ne kadar damga vergisi gideceğini hesaplamayı öğrenmeniz, ona göre masraf avansı istemenizde fayda var. Kaba bir hesapla kira sözleşmesinin damga vergisi hesabını yapacak olursak; Aylık 500,00 TL kira bedeli olan 5 yıl süreli bir kira sözleşmesi için,  500 x 12 x 5 = 30.000 TL üzerinden damga vergisi yatırmanız gerekecek, kefil yoksa, bu tutar Binde 1,5 üzerinden hesaplanacak ve 45 TL bulunacaktır. Eğer kefil varsa, kefilin türüne göre değişmekle birlikte, ayrıca kefil için de binde 7,5 üzerinden damga vergisi tahakkuk ettirilecek ve 225 TL daha vergi çıkacaktır. Eğer kontrat iki suret düzenlenmişse, toplam (225+45) x2 = 540,00 TL damga vergisi çıkacaktır. (Depozitodan alınacak vergiyi ve cezaları saymıyorum.) Yüksek tutarlı kira sözleşmelerinde, müteselsil kefil varsa, işyeri kirasıysa ve birden fazla nüshaysa, çok yüksek tutarda damga vergisi tahakkuk ettirildiğinden ve damga vergisini yatırmadan tahliye talepli icra takibi başlatmanız mümkün olmadığından, bu gibi durumlarda size şöyle bir yol izlemenizi öneririm; Kiracı, kira giderini vergiden düşebilmek için, kira sözleşmesini kuvvetle muhtemeldir ki bağlı olduğu vergi dairesine bildirecek ve bu esnada kendisine o kira sözleşmesi için damga vergisi tahakkuk ettirilecek ve damga vergisi kiracı tarafından yatırılacaktır. Eğer kiracının bağlı olduğu vergi dairesinden, uygun bir dille daha önce kiracının yatırmış olduğu damga vergisinin tahakkuk ve ödeme belgesinin birer suretini alabilirseniz, takibi başlatırken bu belgeleri damga vergisi dekontu olarak icra dosyasına ibraz ettiğinizde, ayrıca damga vergisi yatırmanıza gerek kalmayacaktır.
 Verdiğim bu tavsiyenin ne kadar yasal olduğu tartışılır. Şöyle ki, damga vergisinin yükümlüsü, sözleşme ile değiştirilemez. Vergi dairesine kira sözleşmesini ibraz eden, bu işlem için damga vergisini de kendisi öder. Kiracının, gideri vergiden düşerken ödediği damga vergisi ayrı, takip başlatmadan önce kiralayanın ödeyeceği damga vergisi ayrı denilecek olursa, aynı sözleşme için aynı isimde iki kez vergi tahakkuk ettirilmiş olur ki bu durumun hakkaniyetle bağdaşmadığını düşünüyoruz. O yüzden kiracının ödediği damga vergisi dekontlarını kullanmakta hukuka aykırı bir yön görmüyoruz. ( Görmek istemiyoruz da diyebiliriz) İcra Müdürlüğü, kira sözleşmesinin aslını görmeden kira takibinizi kabul etmeyecektir. Eğer aslı elinizde mevcut değilse, o zaman “Sözlü Kira akdi” şeklinde takip başlatmanız uygun olacaktır. Eğer ki borçlu kiracı, “Kira sözleşmemiz yazılı, sözlü değil” diyerek sözleşmeyi dosyaya sunarsa, sizi bu dertten de kurtarmış olacaktır. Eğer sözlü kira akdine dayanacaksanız, damga vergisi yatırmanız da gerekmeyecektir. Takip talebine seçilen takip yolunu “Haciz ve Tahliye” şeklinde yazmazsanız, tahliye davası açamazsınız. Bu husus çok önemli, aman atlamamaya özen gösterin. Kiracıya gönderilecek ödeme emri, Örnek No: 13 formudur. Bu formda, kira sözleşmesinin süresine göre değişmekle birlikte, bir yıl ve daha uzun süreli kira sözleşmelerinde borçluya 30 günlük ödeme süresi tanınır. Kefile ise gönderilecek ödeme emri, örnek no 7 ödeme emridir. İlamsız takiplere ilişkin bu ödeme emri türünde, itiraz süresi 7 gün, ödeme süresi 10 gün olup, asıl borçlu kiracıya 30 gün süre veriyorken, kefile 10 gün süre vermek, bizce hukuk mantığıyla bağdaşmamaktadır. Aslında bu durum alacaklının lehinedir. Ancak bize göre mantıksız bir uygulamadır. Kefile Örnek No:13 gönderilememe gerekçesi olarak da, örnek no 13 ‘ün tahliye emri de içerdiği ve kefilin tahliyeyle yükümlü olmadığıdır. Yasaya göre ödeme emri, icra müdürlüğünce düzenlendiğinden, siz sisteme uyun ve kiracıya örnek no 13, kefile örnek no 7 göndertin. Borçlu, ya 7 günlük süre içerisinde borca itiraz edecek, yada itiraz etmeyecek ve takip kesinleşecektir. Bu noktada dikkat etmeniz gereken çok önemli bir detay var; Kiracı eğer 7 günlük süre içerisinde itiraz ederse, artık 30 günlük sürenin beklenmesine gerek yok, bu konuda iradesini belli etti diyerek, 30 günlük sürenin dolmasını beklemeden tahliye davası açamazsınız! Açarsanız açmasına da davanız reddolur. 30 günlük süre her halükarda beklenmesi gereken süre. 30 gün dolmuş ve borca itiraz edilmemişse, tahliye için, icra hukuk mahkemesine tahliye davası açmanız gerekmektedir. Borçlu 31. gün bütün kirayı yatırsa da, 30 gün içinde ödeme yapmamış olduğundan, mahkeme tahliyeye karar vermek zorundadır. 30 gün dolduktan sonra borcu yatırması, kiracıyı sadece hacizden kurtarır. MURAT ALTINDERE

Tahliyeden kurtarmaz. 30 gün dolmuşsa, hem tahliye davası açabilir, hem de alacağın tahsili için icra dosyasında haciz talebinde bulunabilirsiniz. Eğer borçlu 7 gün içinde itiraz ederse, bu kez yapmanız gereken, 30 günlük sürenin dolmasını bekleyip, ardından icra hukuk mahkemesine, itirazın kaldırılması ve tahliye talepli dava açmak olacaktır. Davanın uzamasını istemiyorsanız, kiracının kira bedellerini yatırdığı banka hesabına ilişkin kaşeli imzalı dökümleri icra hukuk mahkemesine ibraz etmenizi öneririm. Tahliye davalarında bir detay da, kira takibinde borca itiraz etmeyen kiracının, icra hukuk mahkemesinde borca itiraz edemeyeceğidir. Eğer 30 günlük süre dolmuşsa, mahkemece incelenecek tek şey, kiracının 30 gün içinde kira bedellerini ödeyip ödemediği olacaktır.

25 Ağustos 2017 Cuma

Baker & Hostetler Yapay Zekalı Avukatı İşe Aldı...

ABD’li hukuk firması Baker & Hostetler, IBM’in ‘Ross’ adlı programını işe aldığını duyurdu. İflas uygulamaları bölümünde çalışmak üzere işe alınan Ross, dünyanın ilk yapay zekalı avukatı oldu.

Okuduğunu anlama yeteneğine sahip olan Ross; soru sorulduğunda veya araştırma yaptığında hipotez oluşturabilen, deneyimlerinden kazanım elde edebilen ve çalıştıkça hızlanan bir yazılıma sahip. Okuduğu binlerce sayfa rapordan en önemlilerini seçerek özet yapabilen ve bu sayede çalışma arkadaşlarına zaman kazandıran Ross, hukuk sistemindeki yenilikleri de takip ediyor. Ross’un yardımcı avukat olarak kullanılması bekleniyor. 
DAVALARA GİRMEYECEK
Güncel yasaların öğretildiği Ross’un, avukatlara istedikleri cevabı bulmak için zaman kazandıracağı ifade edildi. Ross’un duruşmalarda kullanılmayacağını belirten şirket, “Avukatlar binlerce sayfayı bulan belgeleri okumak yerine, Ross’tan gerekli bilgileri alabilirler bu hem onlar hem bizim için zaman kazanmak anlamına gelir” açıklamasını yaptı. Ross’un sadece belge taramadan kullanılmayacağını avukatlara aynı zamanda gereken yaratıcı cevapları da sağlayacağı belirtildi. Bünyesinde yaklaşık 900 avukat çalıştıran Baker & Hostetler firması dünyanın en büyük şirketlerinden biri.
BİRÇOK ŞİRKET SATIN ALDI
Ross’un geliştiren ekibin sorumlusu Andrew Arruda, birçok hukuk şirketinin de ön sipariş verdiğini ancak bunu halka açıklamadıklarını söyledi. Arruda ayrıca Ross’un kapasitesinin genişletilerek fikri mülkiyet, ceza, vergi ve iş hukuku konularında bir uzman haline getirileceğini ekledi. Ross, hizmet sektöründe kullanılan ilk yapay zeka değil. Georgia Technology Üniversitesi öğrencilerin sorularına cevap vermesi için Jizz adında bir yapay zeka kullanmaya başlamıştı. Üniversite, öğrencilerin Jizz’i gerçek insandan ayıramadıklarını ve eşit oranda puanlama yaptıklarını açıklamıştı.

5 Wordpress Avukat Teması

MURAT ALTINDERE

Avukatlar için kaliteli bir web sitesinin önemini daha önce bir çok yazımızda paylaşmıştık. Bu yazımızda sizlere 5 tane wordpress avukat temasını seçtik. Wordpress'in   kullanımı kolay olması, ücretsiz olması gibi avukatlar açısından bir çok avantajı var. Wordpress de ne diyenler için resmi sitesindeki şu açıklamayı hemen buraya not düşelim; (wordpress, dünyada en çok kullanılan blog sistemlerinden biridir, açık kaynaklı ve ücretsiz olarak dağıtılmaktadır. WordPress kullanarak kısa süre içinde kendi sunucunuza kurulum yapabilir, sitenizi yayınlayabilir ve sitenize içerik eklemeye yani bloglamaya başlayabilirsiniz.) İşte sizin için seçtiğimiz wordpress avukat temaları;

1-Attractive Lawyer Theme; LAWYER & ATTORNEY, Theme Provider: Vamtam Themes, Available at:ThemeForest, 
Avukat Avukat WP Teması

2-Nice Lawyer WordPress Theme;THE LAW, Available at: ThemeForest 
The Law WP Theme

3- Powerful Lawyer WP Template; SILVIO, Available at: ThemeForest 
Silvio WordPress Theme

4- Professional WP Theme; LAWYERIA 
Lawyeria WP Theme

5- Lawyer WordPress Theme, HUMANRIGHTS Theme Provider:WPCharming 
Human Rights WP Theme
MURAT ALTINDERE

Dünya'nın En Zeki İnsanı Bir Hukukçu...


William James Sidis



Dünyanın gelmiş geçmiş en zeki insanı olduğu iddia edilen William James Sidis'in IQ seviyesinin 250-300 arasında olduğu kabul ediliyor. 6 aylıkken alfabeyi çözmüş, 18 aylıkken New York Times okuru olmuş, 2 yaşında Latince’yi, 3 yaşında Yunanca’yı öğrenmiş, anatomi üzerine denemeler yazdığında 4 yaşındaymış ve 8 yaşına gelmeden önce İngilizce, Latince, Yunanca, Rusça, İbranice, Fransızca ve Almanca’yı öğrenmiş. İlkokul çağı geldiğinde ise Vindergood adıyla andığı bir de dil geliştirmiş.
1 Nisan 1898’de doğan William James Sidis tarihte en zeki adamlardan biri olarak biliniyor. Babası Boris Sidis, Harvard Üniversitesi‘nde psikoloji ve psikiyatri eğitimi veriyordu. Annesi Sarah ise bir tıp doktoruydu. William’ın ilginç ve bir o kadar da trajik olan hikayesi henüz 6 aylık iken alfabeyi çözmesi ile başlıyor.
Dünyanın gelmiş geçmiş en zeki insanı olduğu iddia edilen William James Sidis'in IQ seviyesinin 250-300 arasında olduğu kabul ediliyor. 6 aylıkken alfabeyi çözmüş, 18 aylıkken New York Times okuru olmuş, 2 yaşında Latince’yi, 3 yaşında Yunanca’yı öğrenmiş, anatomi üzerine denemeler yazdığında 4 yaşındaymış ve 8 yaşına gelmeden önce İngilizce, Latince, Yunanca, Rusça, İbranice, Fransızca ve Almanca’yı öğrenmiş. İlkokul çağı geldiğinde ise Vindergood adıyla andığı bir de dil geliştirmiş.
İlkokul çağına geldiğnde ise ilkokul birinci sınıfı birgün,ikinci sınıfı bir kaç gün, üçüncü sınıfı üç ay, dördüncü sınıfı bir hafta, beşinci sınıfı onbeş hafta; altı ve yedinci sınıfları beş buçuk hafata süreyle bitiren William, 8 yaşına basmadan İngilizce, Latince, Yunanca, İbranice, Fransızca, Almanca ve Rusçayı konuşabiliyor,anatomi üzerine makaleler yazıyor ve günlük gazeteleri okuyordu. Haliyle bu süre zarfında medyanın çok büyük ilgisine maruz kalıyor ve defalarca New York Times’ın manşetlerinde kendine yer buluyor. MURAT ALTINDERE
8 yaşında Harvard Üniversitesine başvuran ve bütün yazılı sınavları başarıyla geçen William, Harvard Üniversitesi karar kurulunca yeterince duygusal yoğunluğa ulaşmadığı gerekçesiyle Harvard’ın kapısından 8 yaşında geri dönüyor.
11 yaşında tekrar kapısına dayandığı okula bu sefer kabul edilen William, aynı sene dört boyutlu objeler hakkında Harvard’da ders vermeye başlıyor.
Her ne kadar verdiği dersler fakülteden bağımsız özel olsa da konferanslarında hitap ettiği kitle arasında Harvard’da görev yapan öğretim görevlileri de yer almakta. Harvard’daki eğitimini 16 yaşında tamamlayan William, hukuk eğitimi almaya başlar.
Hayatı boyunca dört kitap kaleme alan, 40 dil konuşabilen ve bunların yanı sıra Vindergood adında bir de dil üreten William’ın hayatı hukuk eğitimi almaya başladıktan sora farklı bir yönde ilerlemeye başlar.
Nitekim Marksist bir görüşe sahip olan William 1 Mayıs gösterilerinde hükümet tarafından tutuklanarak hapse atılmıştır. Ailesinin sahip olduğu çevre sayesinde hapis cezasını evde geçiren William, gerek sahip olduğu görüş ve katıldığı eylemler, gerek ateist olmasından ötürü çok ciddi ve ağır eleştirilere maruz kalmıştır.
Hayatının geri kalan kısmı bilimden uzak geçiren William, gündelik çalıştığı işlerle hayatını idame ettirmiş ve 17 Temmuz 1944’te hayatını kaybetmiştir. Serebral Hemoraji yani beyin kanamasından öldüğü belirtiliyor.

Tatilde izleyebileceğiniz en iyi 3 hukuk dizisi


Billions
IMDB Puanı; 8,4
Dizi; hırslı, başarılı yatırımcı Bobby Axe Axelrod ile zeki ve yüksek mertebedeki Bölge Savcısı Chuck Rhodes arasındaki çatışmaya odaklanıyor.

GOLIATH
IMDB Puanı: 8,2
Tuttuğunu koparan ve adından sıkça söz ettiren avukatlarından biri olan Billy McBride, artık çoğu insan tarafından gözden düşen alkolik bir adam olarak anılmaktadır. Kariyerini ve evliliğini çoktan kaybetmiş olan karakterimizin karşısına eskiden çalıştığı hukuk firmasını kapsayan bir dava gelir. Billy başta davaya dahil olmak istemese de hem batan itibarını kurtarmak hem de fazlasıyla emek verdiği eski firmasından intikam almak için kısa sürede fikrini değiştirir ve böylece olaylar gelişir.

Damages
IMDB Puanı: 8,1
Damages, 4 dalda Altın Küre'ye aday gösterilmiş TV dizisi. Burası Hewes & Associates hukuk firması... Bu avukatlık firmasının sahibi ise yılların tecrübesiyle herkese meydan okuyan, güçlü avukat Patty Hewes. Hewes & Associates hukuk bürosu  milyardere karşı tüm gücüyle amansız bir hukuk savaşına giriyor..

Dünyanın En İyi 10 Hukuk Fakültesi



MURAT ALTINDERE
Türkiye'de ilk defa hukuk fakülteleri sıralamasını ehukuk.org olarak biz yapmıştık ve yapmaya devam ediyoruz. Dünya'da özellikle ABD'de ranking çalışmaları çok gelişmiş ve yaygın olarak yapılıyor. QS World University Rankings de bunlardan biri. QS; araştırma, inovasyon, sosyal sorumluluk, özel kriterler, üniversiteye kayıtlı öğrenci sayısı, dünya çapında tanınırlık, üniversitenin yaşı , ders veren hocaların seviyesi gibi bir çok kriter kullanarak Dünyanın en iyi 50 hukuk fakültesini belirledi. İşte o sıralama;

MURAT ALTINDERE

Ünlü Avukat Brafman Kimdir?

Amerika’nın en iyi ceza avukatlarından biri


Amerika’da en iyi ceza avukatlarından biri olarak bilinen Brafman, aralarında mafya ailesi üyeleri, siyaset, spor, iş ve sanat dünyasının ünlülerin bulunduğu tanınmış kişilerin avukatı olarak biliniyor. Avukatlık ücretinin de oldukça pahalı olduğu bilinen Brafman, kazandığı davalar ve en az ceza ile kurtardığı yüksek profilli kişilerin mahkemelerinde yaptığı güçlü savunmalarla tanınıyor.

Cinsel taciz iddiasıyla yargılanan IMF eski başkanı Dominique Strauss-Kahn’ın avukatlığını da 2011 yılında üstlenen Brafman, pek çok yüksek profilli davada yaptığı savunmalarla iddia makamına zor anlar yaşatmasıyla tanınıyor.
MURAT ALTINDERE
Çok sayıda ödül kazandı

Kariyerinde pek çok ödül sahibi olan Brafman, oldukça kısa olan boyu nedeniyle çeşitli lakaplarla isimlendiriliyor, ‘Kısa Yahudi Adam’, ‘Kısa Büyük Adam’ lakapları en bilinenleri.

1997 yılında ‘New York Magazine’ tarafından kentin en iyi ceza avukatı seçilen Brafman, 2005 yılında New York Eyalet Barosu’nun en iyi ceza avukatı ödülünü aldı.

Muhafazakar Yahudi olan ailesi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra önce Avrupa’dan Küba’ya ardından da ABD’ye gelen Brafman’ın kardeşi de New York’ta din adamı olarak görev yapıyor.

Eşi Lynda Brafman ile birlikte birçok dini yardım kuruluşunda aktif görev yapan Brafman dindar kimliğiyle tanınıyor. Brafman’ın New York ve Kudüs’te yaşayan iki çocuğu ile 13 torunu var.

Ünlüleri savunmakla ünlendi

Brafman, IMF eski başkanı Dominique Strauss-Kahn, sanatçı Michael Jackson, siyasetçi Carl Kruger, rap yıldızı Jay-Z, hip hop yıldızı Sean Combs, sporcu Plaxico Burress, gece klübü işletmecisi Peter Gatien, 16 yaşında cinayet işleyen bebek yüzlü katil olarak bilinen Daphne Abdela, Gambino mafya ailesinden Sammy Gravano, kanser ilacının fiyatını bir gecede 5 bin dolara çıkartan girişimci Martin Shkreli gibi çok sayıda tanınmış kişinin savunmalarını üstlendi.

Üstlendiği davalardaki kişilerin yüksek profilleri ve davaların medyanın ilgi odağı olması Brafman’ın ününe ün kattı. Amerikan ve dünya medyasının ilgi odağı olan Brafman, çok sayıda televizyon programının konuğu oldu.
MURAT ALTINDERE
Kaynak: Amerika'nın Sesi

E-İmza Tamam, Sıra KEP’te


Yargı sistemimizde son yıllarda yaşamakta olduğumuz dijital dönüşüm süreci hızlanarak devam ediyor. Elektronik imza kullanımında en yüksek düzeye erişen hukuk sektörü, Kayıtlı Elektronik Posta dönüşümüne hazırlanıyor. E-imzadan memnuniyette avukatların %100 oranına erişmesinin ardından Türkiye Barolar Birliği, E-dönüşüm Projesi kapsamında, Kayıtlı Elektronik Posta hizmeti için geçtiğimiz günlerde TNB KEP ile bir protokol imzaladı. Bu çerçevede 11 Kasım 2014 tarihinden itibaren KEP hizmetine geçiş sağlanacak.Türkiye Noterler Birliği KEP hizmeti ile avukatlar, KEP sahibi müvekkilleri, meslektaşları, kamu kurumları, adliye birimleri ile KEP üzerinden iletişim kurabilecek. KEP ile yapılacak yazışmalar, mahkemelerde delil niteliğini haiz olacak.
15 Ekim 2014 günü yapılan imza töreninde TBB Genel Sekreteri Av. Güneş GÜRSELER, “Gelişen teknoloji ile iş yapış şekillerimiz değişiyor. Bu değişimin önemli bir unsuru olan Kayıtlı Elektronik Posta (KEP) sayesinde baro ve avukatlarımız e-dönüşüm yolunda önemli bir adım atmıştır. Avukatlarımız arasında KEP kullanımının hızlı bir şekilde yaygınlaşacağına inanıyoruz.”diyerek, KEP hizmetinin önemini vurguladı.
TBB tarafından yapılan açıklamada, avukatların KEP hizmetinden yararlanabilmeleri ve başvuru yapabilmelerine ilişkin çok yakında bilgilendirici SMS ve e-posta gönderileceği ifade edildi.

17 Ağustos 2017 Perşembe

Şirketlere Web Sitesi ve Marka Tescili Zorunluluğu Getirildi




İş dünyasını yakından ilgilendiren ve bir süre önce uygulamaya konulan yeni 'Türk Ticaret Kanunu' ile birlikte tüm şirketlerin web sitesi kurması ve marka tescilinde bulunması zorunlu hale getirildi. Marka ve Patent Uzmanı Murat Altındere, “Sadece web sitesi kurmak yetmiyor ayrıca içeriği yasanın aradığı şartlara uygun hale getirmek de gerekiyor” dedi.
Marka ve Patent Uzmanı Murat Altındere, iş dünyasını yakından ilgilendiren ve bir süre önce uygulamaya konulan yeni 'Türk Ticaret Kanunu' ile birlikte artık tüm şirketlerin web sitesi kurma ve marka tescilinde bulunmasının zorunlu hale getirildiğini söyledi.
Aynı zamanda da avukat olan Altındere, 'Türk Ticaret Kanunu'nun neleri zorunlu hale getirdiğiyle ilgili olarak açıklamalarda bulundu. 14 Şubat 2011 tarihi itibariyle Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren kanunla birlikte iş dünyasında oldukça önemli değişikliklere gidildiğini vurgulayan Altındere, sermaye şirketleri için elektronik işlemler ve bilgi toplumu hizmetlerine yönelik önemli ve yaptırım getiren düzenlemelere yer verildiğini anlattı. Türk Ticaret Kanunu'nun 'internet sitesi' kenar başlıklı 1524. maddenin ilk fıkrasında; “Her sermaye şirketinin, bir internet sitesi açmaya mecbur olduğu” ifadesinin yer aldığına dikkat çeken Altındere, buna göre anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin bir internet sitesi açmaları gerektiğini kaydetti.

İnternet sitesi zorunluluğunun, söz konusu kanunun yürürlük tarihinden itibaren bir yıl sonra yürürlüğe gireceğini ifade eden Altındere, “Kanunun 1524. maddesinde öngörülen internet sitesini kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren 3 ay içinde oluşturmayan veya internet sitesi mevcut ise aynı süre içinde internet sitesinin bir bölümünü bilgi toplumu hizmetlerine özgülemeyen anonim şirket yönetim kurulu üyeleri, limited şirket müdürleri ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirkette yönetici olan komandite ortaklar 6 aya kadar hapis ve 100 günden 300 yüz güne kadar da adli para cezası verilecek” dedi.
Yine aynı maddeye göre internet sitesine konulması gereken içeriği usulüne uygun bir şekilde koymayanlara da 3 aya kadar hapis ve 100 güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılacağını açıklayan Altındere, kanuna göre sadece web sitesi kurmanın yeterli olmadığını, ayrıca içeriğinin de belirtilen şartlara uygun hale getirilmesi gerektiğini söyledi. Türkiye'de alan adı verme konusunda yetkili ODTÜ bünyesindeki 'Nic.tr' verilerine de dikkat çeken Murat Altındere, 2011 yılı Ocak ayı sonu itibariyle Türkiye genelinde toplam 164 bin 238 'com.tr' uzantılı alan, bin 74 'net.tr' uzantılı alan adı bulunduğu bilgisini de verdi.
Marka ve patent tescili konusunda Türkiye'deki tek yetkili kuruluşun; Türk Patent Enstitüsü olduğunu hatırlatan Altındere, bu kurumun verilerine göre de 2010 yılı itibariyle ortalama 250 bin şirketin marka tescili ve başvurusu olduğunu dile getirdi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) verilerine işaret eden Altındere, buna göre ülke genelindeki oda ve borsalara çeşitli büyüklüklerde ve bütün sektörlerden bir milyon 250 binin üzerinde firma kayıtlı olduğunu vurguladı.
Altındere, “Hali hazırda ise sadece 250 bin şirketin web sitesi ve buna bağlı marka tescili söz konusu. Böylelikle bir milyon şirketin web sitesi ve marka tescili bulunmuyor ve bu kadar sayıda şirketin yeni yasaya göre web sitesi kurması ve bunun için de markasını Türk Patent Enstitüsü nezdinde tescil ettirmesi gerekiyor. Marka tescili zorunluluğu da, web sitesi kuruluşunda şirketlerden istenen ilk belgelerin başında marka tescil evrakı olmasından kaynaklanıyor. Şirket yöneticileri açısından hapis cezası yaptırımı dahi getiren bu yeni düzenlemeler konusunda işin uzmanları ile kapsamlı bir inceleme ve uyarlama sürecine girmek kaçınılmaz olmuştur” ifadesini kullandı.

pratikhaber

HUDER Mersin Şube Başkan Yardımcısı Altındere:


Hukuki Araştırmalar Derneği (HUDER) Mersin Şube Başkan Yardımcısı Murat Altındere, "HUDER Mersin olarak incelemiş olduğumuz anayasa değişiklik paketine, hukukçu gözüyle bakarak, hukukçu kimliğimizle 16 Nisan'daki referandumda 'evet' oyu vereceğiz." dedi.

Altındere, Şube Başkanı Kürşat Doğan ve dernek yöneticisi Hibe Gökalp ile dernek binasında düzenlediği basın toplantısında, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle güçlenen millet iradesinin egemen kılınmasından yana olduklarını söyledi.
Demokrasinin teminat altına alınması ve milletin himayesine verilmesini istediklerini belirten Altındere, şöyle konuştu:
"15 Temmuz sürecini ve tankların bir kez daha sokaklarda gezmemesi ve bize halkımıza ait olan uçakların bir kez daha bizlere ateş etmemesi için, son dönemde görevleri meslektaşlarınının haklarını ve menfaatlerini korumak olan ve bağımsız ve tarafsız olmaları gerekirken tarafgir davranarak sözde tüm avukatları temsil ettiğini beyan eden bazı barolar ve barolar birliğinin aksine HUDER Mersin olarak incelemiş olduğumuz anayasa değişiklik paketine, hukukçu gözüyle bakarak, hukukçu kimliğimizle 16 Nisan'daki referandumda 'evet' oyu vereceğiz."
Kürşat Doğan ise, dernekle ilgili yaptığı bilgilendirmede, 1 yıldır faaliyet gösterdiklerini söyledi.
Derneğin amacı hakkında da konuşan Doğan, "Amacımız, bir dernek olarak teşkilatlanmasını işaret eden iradelerin, önderlerinin niyet ve inançlarından asla ödün vermeden, milletimizin milli değerlerinden hasıl olmuş ilke ve değerleri savunmak, üyelerinin sosyal ve mesleki sahada yardımlaşma ve dayanışmalarını sağlamak, mesleki bilgi, gelenek ve kültürlerini artırmak ve genel anlamda sağlıklı ve istikrarlı bir hukuk düzenini temin etmektir." ifadelerini kullandı.




AA

Murat Altındere: Gençler bizim en büyük zenginliğimizdir



Avukat Murat Altındere 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı dolayısıyla bir mesaj yayınladı


Türkiye Cumhuriyeti'nin en büyük zenginliğinin gençler olduğunun altını çizen Avukat Altındere;

'Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları başta olmak üzere Milletimizin inanç ve kararlılığıyla, 19 Mayıs 1919'da Samsun'dan başlayan bağımsızlık ve kurtuluş mücadelemizin sembolü olan bu günün, Türkiye Cumhuriyetinin teminatı değerli gençlerimize armağan edilmesi, son derece anlamlıdır. Bizlerin de dünyadaki ilerleme yarışında ülkemizin en büyük güvencesi ve milletimizin en büyük zenginliği gençlerimize olan inancı ve güveni tamdır. Bu değerli emaneti sonsuza kadar yaşatmak ve korumak da hepimizin görevidir.

Gençlerimizin geleceğe emin adımlarla ve toplumsal faydalarımızı dikkate alarak, ailesine ve ülkesine yararlı fertler olarak, yetişmeleri en büyük arzumuzdur. Türk milletinin bütün fertleri bu konuda gençlerimize güvenerek, geleceğe umutla bakmaktadır. Bu duygu ve düşüncelerle Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları başta olmak üzere, Hain FETÖ'nün darbe girişiminde gözlerini kırpmadan vatanı için ebediyete yürüyen kardeşlerimizi ve tüm şehitlerimizi saygı, minnet ve şükranla anıyorum' dedi

Çukurova Express

Mersin'de galibiyet sevinci



Mersin İdmanyurdu Kulübü Basın Sözcüsü Murat Altındere, Galatatasaray'a karşı önemli bir galibiyet aldıklarını ve ligde kalma umutlarının arttığını bildirdi.

Altındere, yaptığı yazılı açıklamada, Spor Toto Süper Lig'de üst üste başarılı sonuçlar aldıklarını belirterek, "Galatasaray'ı mağlup ederek ligde kalma umutlarımız arttı. Zorlu bir rakibe karşı önemli bir zafer kazandık. Birçok olumsuzluklara rağmen ligde kalacağına inanan bir teknik heyet ve futbolcu topluluğuna sahibiz. Son haftalarda yakaladığımız çıkış da bu inancın zaferidir" ifadelerini kullandı.

Akhisar Belediyespor ile berabere kalıp, Kayserispor'u yenerek, ligde çıkış yakaladıklarını aktaran Murat Altındere, şunları kaydetti:

"Bu çıkışı Galatasaray karşısında da galip gelerek taçlandırmak istiyorduk ve bunu da başardık. Çok zorlu bir periyoda girdik. Bu süreçte bizi yalnız bırakmayan ve takımına sonuna kadar inanan taraftarımıza teşekkür ediyorum. Stadı doldurarak maç sonuna kadar takımını destekleyen 12. adama bu galibiyeti armağan ediyoruz. Ertelenen Beşiktaş maçı öncesi aldığımız bu galibiyet hem takımımız üzerinde büyük bir öz güven oluşturdu hem de gelecek haftalar öncesi ligde kalma yolunda umutlarımızı artırdı."

"Tek bir amacımız var, o da ligde kalmak"
Mersin İdmanyurdu Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi Engin Şahin ise ligde kalma adına önemli bir galibiyet aldıklarını ve umutlarının arttığını bildirdi.

Galatasaray galibiyetinin takım üzerinde olumlu etki bıraktığını vurgulayan Şahin, "Kaybettiğimiz öz güveni ligin ikinci yarısında tekrar kazanarak eski günlerimize döndüğümüzü tüm spor kamuoyuna gösterdik. Tek bir amacımız var, o da bu sezon ligde kalmak. Bunu da başaracak inanç ve güçteyiz" değerlendirmesinde bulundu.

Şahin, Galatasaray maçında takımı destekleyen taraftarlara da teşekkür ederek, galibiyeti stadı dolduran ve 90 dakika boyunca destekleyen taraftarlara armağan etti.
Beinsports.com



Murat Altındere'den tarihi çağrı!


Mersin İdman Yurdu eski Yöneticisi Murat Altındere, takıma prim vereceğini açıkladı

Mersin İdman Yurdu eski Yöneticisi Murat Altındere, sosylam medya hesabından prim kampanyası başlaytı. Altındere, ilk maç için takıma 50 Bin TL prim sözü verdi.

İşte o açıklama;

"Değerli Mersinli İşadamları ve kurum yöneticilerimiz; Mersin İdman Yurdumuz kentimizin en önemli markasıdır.Bu değere sahip çıkmamız şart. Bu haftaki Urfa maçı galibiyeti sonrası, hocamızın ve futbolcu kardeşlerimizin "Artık Lütfen Takıma Sahip Çıkın" isyanı oldukça önemlidir. Ben şahsım olarak mücadele eden bu kardeşlerimizin isyanına sessiz kalmayacağım ve Lütfen sizlerde sessiz kalmayın: Galibiyetlere Prim. Herkes kendi şartlarına göre prim desteği sunsun,çok büyük rakamlar olmayabilir ama mutlaka katkısı olsun. Bu takım ve bu çocuklar bizim. Bu bir "Galibiyete Prim Kampanyasıdır"ve bunu başlatmış oluyorum.İşadamlarımızdan sosyal medya aracılığıyla Kampanyaya destek bekliyorum. Ben şahsım olarak, İlk maçımız sonrası Prim Havuzuna Galibiyet Halinde 50.000 TL prim vereceğimi ilan ediyorum.Hadi sıra sizde dostlar"


Spor33